?Dağı ıssız sanıp dangırdama? derler ya, bunlar şehri dağ sandılar galiba.
Dağdakileri indirelim derken, şehirdekiler dağdakinden beter davranmaya başladılar.
İmralı?nın, Kandil?in sözcülüğüne soyunanların demokrasiden bahsetmeye ne kadar hakları olabilir ki?
Bunlar değil miydi her fırsatta, ?Bizi dışlamayın! Biz demokratik yöntemlerle siyasetin içinde bulunmak istiyoruz? diyen?
Bunlar değil miydi, ?Dağdan inelim. Siyasete katılalım!? diyen?
Bu mudur siyaset?
Bu mudur siyasetten anladığınız?
***
Şehrin göbeğinde isyan provaları yapmak; milletvekili sıfatına binaen önünde ceket ilikleyen bir başkomisere tokat atmak; polis aracını taşlamak, tekmelemek; polis panzerinin üzerine çıkıp ?Che Guevara?cılık oynamak siyasetse eğer, o siyasetin en iyisini dağda yapan askerimizin bir eşi de şehir merkezinde, ?polis? adıyla görev yapıyor!
Tanımayı reddettiği bir devletin ?milletvekilliğini? yapanlar, devleti zafiyet içerisinde göstermek için aynı gün hem İlçe Emniyet, hem de İlçe Jandarma binasını bombalatıyorsa; ardından da küstahça hâlâ barış ve huzurdan bahsedebiliyorsa; kastettiği barış ve huzurun ilacını da -üstü örtük bir şekilde- federasyon, özerklik gibi gösterebiliyorsa ha dağda olmuş ha şehirde, ne fark eder ki?
***
Seçimler yaklaştıkça ülkede huzur ve refahı bozarak, ülkeyi gergin bir seçim atmosferine sokmak isteyenlerin seçim stratejisi de yine huzursuzluk ve tahrik üzerine kuruludur.
Bir yandan sempatizanlarına cesaret vermeye ve onların takdirini kazanmaya çalışırken, diğer yandan da kendileri gibi düşünmeyen Kürt halkına gözdağı vermeye çalışıyorlar. Özellikle de tokat attıkları başkomiserin Diyarbakırlı Kürt bir ailenin çocuğu olduğunun ortaya çıkmasının ardından, hem Kürt halkı karşısındaki küçük düşüşlerini bu şekilde örtbas etmeye çalışıyorlar, hem de ?Murat Başkomiser? gibilere -kendi çaplarında- gözdağı veriyorlar.
***
Bahar geldi?
Cemreler düştü?
Lakin hava hâlâ soğuk?
Şehirde dağ havası çarpar sonra?
