İSMAİL DURSUN KUZUCU


SIRBİSTAN´DAN ET İTHALATI / SARAYBOSNA


SIRBİSTAN´DAN ET İTHALATI

Yaklaşık bir yıl önce İl Genel Meclisi Üyeleri olarak, Çankırı gurubuyla beraber beş Balkan ülkesini kapsayan bir geziye çıkmıştık.  Osmanlı zamanında uzun süre Türk egemenliğinde kalmış beş ülkeyi  (Kosova,  Makedonya, Arnavutluk, Karadağ, Bosna Hersek) kapsıyordu. Bunların tamamında Türk ve Müslüman izlerine rastlarken, özellikle1991-1995 yıllarında Sırpların Bosna Hersek´te yaptığı Müslüman katliamını duyunca gözlerimizden akan yaşlar sanki sel oldu aktı. Bosna Hersek teki iç savaşın Sırplar tarafından nasıl bir katliama dönüştürüldüğünü, yakın zamandaki taze acıları içimiz sızlayarak öğrenmiştik.

Bosna´da iç savaşın tüm anıları tazeydi. Sayamayacağınız kadar Müslüman mezarları uçsuz bucaksız sıralanmış oraya varan herkesi büyük ve kalıcı üzüntüye sevk ediyordu.

Sırbistan´la olan et ithalatını duyunca 08 Haziran 2016 tarihinde yayınlanan yazımın bir kısmını sizlerle tekrar paylaşmak istedim. Herhangi bir yorum yapmıyorum. Yorumu tamimiyle okuyucularıma bırakıyorum.

SARAYBOSNA

(Hoşça kal Koca Yürekli Abdullah)

Bosna Hersek, Balkan Ülkeleri´ndeki gezimizin son ülkesiydi. Rehberimiz gezdiğimiz her yerde özelikle Bosna ile ilgili daha on,  on beş yıl önceki yaşanan dramları her lafının içine sıkıştırarak anlatması, bu ülke ile ilgili önemli bilgilerin sunulacağının kanıtı gibiydi.

Aracımız Karadağ´ın adını aldığı Kara Dağları arkasına almış Adriyatik Denizi´nin nemli havası çok aşağılarda kalmıştı. Dağların arasındaki kıvrım kıvrım ince yollardan otobüsümüz bir kuğu gibi süzülürken, iki tepenin daralan yerinde Karadağ ile Saray Bosna´nın gümrük kapısına vardık. Rehberimiz ?´İnşallah bir Sırplıya denk gelmeyiz´´ diyerek gümrük kapısına vardığımızda fazla kimsenin olmadığını gördük.  ?´İşlemlerimiz inşallah çabuk biter´´ diyerek, rehberimiz Saray Bosna´ya giriş işlemlerini yapmak üzere arabadan ayrıldı.

Gümrük kapısında kimsecikler yoktu. Otobüsün içinden gerek gümrük görevlisinin, gerekse rehberimizin el kol ve mimiklerle biri birlerine heyecanla bir şeyler anlattıkları açık bir şekilde görünüyordu. Bizler de onların hareketlerini takip ederken, bir şeylerin ters gittiğini anlıyorduk.

Gümrük işlemlerini yapan görevlinin hain bakışıyla otobüstekileri kızararak süzdüğü dikkatlerden kaçmıyordu.

Artık olağandan fazla beklerken arkadaşlarımızdan bazıları homurdanmaya başladılar. Sonra rehberimiz arabaya gelerek bir şey alıp tekrar kulübeye gitti. Dosyanın içine bir şeyler koyarak tekrar görevliye uzattı. Biraz sonra işlemler hızlandı ve bize yol verdiler.

Rehberimiz arabaya gelince neden, işlemlerin uzadığını sorduk.

 Rehberimiz Aslan Yürekli Abdullah mikrofonu alıp anlatmaya başladı:

Arkadaşlar maalesef katı, alçak bir Sırp´a denk geldik. Otobüsteki turistlerin Türk olduğunu söyleyince kulaklarına kadar kızardı. Bunlar Türk adını duyunca (sesini kısarak) analarının k??ı görmüş gibi olurlar. Bunun için yapabilecekleri engelleri sıralamaya başladı. Bunlar nihayetinde satılık.  Biraz rüşvet verince yolu açtılar´´ diyerek devam etti.

Çanakkale Şiir´i okumanın zamanı geldi. Bu topraklar aynen Çanakkale gibi. Her karışında kan vardır gözyaşı vardır. Çanakkale´de her taraftan yaklaşık beş yüz bin kişi ölürken burada yaklaşık iki milyon insandan beş yüz bin kişi katledildi. Şehit edildi. Diyerek Çanakkale Şirini okudu. Otobüsümüz birçoğu dağ ve tepe olan ormanların içinden geçerken 1992 yılındaki Bosna´daki  olayları anlatırken, rehberimizin o günkü hikâyelere duygularını da katarak hepimizin bir kere daha sessizce ağlamasına neden olmuştur.

Şehre girdiğimizde yol boyunca yeni oldukları hemen anlaşılan mezarları göstererek´´ İşte burada 1992 yılında çağımızın en büyük insan katliamı olmuştur. Bunların çoğu çok gençti. Sırplar babayı oğula, oğlu babaya dövdürerek katletmişlerdir.  Buradaki Müslümanlar gencecik çocuklarını, gelinlerini, kızlarını kendi elleriyle bu topraklara vermişlerdir. Çoğu cenazelerini bulamamışlardır. Cenazelerini bulamayanlar yakınlarının bir mezarı olsaydı diyerek hala ağlamaktadırlar.

Saray Bosna´yı ve burada yakın zamanda yaşanan insanlık ayıbını ne kadar anlatsam biliyorum ki rehberimiz Abdullah Bey gibi anlatamam. Aynı duyguları katamam. Kendisi bu olayları anlatırken bir aslanın yeleleri gibi düşmana saldıran bir tavır alırken, bazen de barıştan söz edilirken bilge lider Aliye İzzet Begoviç´in sözlerini hatırlatarak ?´Kin, bize yakışmaz. Bu topraklar barış istiyor´´ sözünü hatırlatarak ´´ Kin, intikam yok ama yaşadığımız tüm olumsuzlukları, hem halkımız, hem de dünya, her zaman hatırlayıp bir daha böyle ayıplar yapılmasın´´ demiştir.

Saray Bosna´da diğer Balkan ülkeleri gibi bir Osmanlı kenti olduğu yapılan cami Medrese, köprü ve çeşmelerden anlaşılıyordu. Anadolu´da görmediğimiz Osmanlının yatırımlarını buralarda çokça görmek mümkündür.

Saray Bosna, yakın zamanda yaşadığı vahşeti kolay kolay unutacak gibi görünmüyor. Yaraları insanların üzerinden silinmesi için en azında bir iki neslin değişmesi gerekir. Buradaki hikâyeleri dinlediğimizde kendisini uygar sanan Avrupa´nın yanı başında bu kadar vahşet nasıl yaşandı, nasıl yaşatıldı, akıl ermiyor?

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Cami avlusuna birikmiş cemaatin, Sırbistan´la yapılan et ithalatını hararetli tartışmalarını duyan Mehmet Emmi, söze karışarak:

?´Sırbistan´dan gelecek etlerin besmele ile kesilip kesilmediğini bilmem ama büyük bir insanlık suçu işlemiş, müslüman kanına boğulmuş Sırp kasabı Miloseviç´in çocuklarının, torunlarının gönderdikleri etler yenmez, yenmemelidir. İthal et sona erene kadar kasaptan et alıp yemeyeceğim. İçi bulanmadan bu etleri yiyen Müslüman varsa, buyursun yesin.

Güvenli et yemek için herkes hayvanını kendisi beslesin, etini kendisi üretsin´´ diyerek, camiye girer?

  • Pazar 28.9 ° / 10.4 ° Orta kuvvetli yağmurlu
  • Pazartesi 25 ° / 9.6 ° Orta kuvvetli yağmurlu
  • Salı 25.2 ° / 10.2 ° Orta kuvvetli yağmurlu