MURAT KARADAĞ

Tarih: 01.10.2018 22:32

Hata benim, günah benim, suç benim...

Facebook Twitter Linked-in

Bağlamanın efendisi Neşet Ertaş ne de güzel söylemiş...?Hata benim, günah benim, suç benim? diye...

Kırıkkale´de yaşayıp, yanlışları, vurdumduymazlıkları dile getirdiğiniz zaman ?suçlu? ilan ediliyorsunuz. Aslında bu durum şimdilerde her yerde aynı?

Keyfiyet almış başını gidiyor. Nereyi tutmaya kalkışsanız, parçası elinizde kalıyor. Örnek çok. Ama en sonundan başlayayım. Sırası geldiğinde, diğerlerini de sıralama imkânımız, zamanımız olur belki...

Yıllar öncesine gitmeye gerek yok. Giderseniz içinden çıkılmaz bir durum ortaya çıkar ki içinden çıkmak, eleştirileri sıralamak uzun uzun yazmamızı gerektirir sanırım?

Aslında her sözün başlangıcında hep söylenir ya, ?hey gidi yıllar hey? veya ?yıllar önce herkes karşı çıkmıştı. Ama dönemin idarecileri dinlemedi, bugün aynı hatalar yapılmaz inşallah? gibi vs.

Biz yine de sondan başlamak için en başına dönelim. Zaten eskiyi anımsamasak yeninin iyi olmasını sağlayamayız. Bugün eskiyi irdelemeden yeninin yönünü tayin edemeyiz

Yıllardır Üniversitenin yeri konumu eleştirilir ya, OSB´nin yerini tayin edenler yıllardır yerden yere vurulur ya.

Terminal, emniyet müdürlüğü binası, Telekom ve son olarak valilik binasının yeri ve konumu eleştirilir durulur ya?

Belli ki eskilerden ders çıkartılmamış durumu ortayı çıkıyor ki, bugünkü yolların durumu, cadde ve sokakların hali, kısacası Kırıkkale´nin imarı?

Son birkaç yıl içinde temeli atılan kamu binalarının durumu. Valilik binası, adliye sarayı son olarak dillere destan Kayseri yol kavşağındaki köprü?

İşte üzerinde durmaya çalıştığımız daima göz önünde bulunan bu yapılar dünkü eleştirilere inat aynı hatalar zincirinin birer parçası olarak önümüze çıkmıyor mu?

Dün merkezden uzaklaştırıldığı söylenen valilik binasının konumu yine merkez olmadı mı? Adliye sarayı aynı düşünce ile mahalleler arasında yerini almadı mı?

Oysa yıllardır har platformda özellikle seçimler öncesi siyasilerin dillendirip te bir türlü çözüm bulmadıkları kamu binalarının durumu, MKE örneği ortadayken

Üniversitenin yeri, Organize Sanayi Bölgesi´nin durumu, Yahşihan Küçük Sanayi Sitesinin merkezde kalması hadisesi, hastanelerin merkeze mesafesi vs.

Bu tartışmalar ortadayken bugün yine aynı hataların yapıldığına hep beraber şahit oluyoruz. Valilik binasının yerini tartışmaya açtığımız da bizi eleştirenlerin bugün binanın yerini bizden çok eleştirdiğini görüyoruz.

Geçmişten ders çıkartmak yerine aynı hataları tekrarlamaya devam eden Kırıkkale siyasetçisi, bürokrasisi, il yöneticileri ve ilin ileri gelen eşrafı, STK´lar ile biz gazeteciler nedense kendi sesimizden başka sese kulak vermiyoruz?

Oysa fazla değil birkaç yıl sonra Adliye Sarayı´nın çevresi, arka kısmındaki yerleşim alanının yani mahallenin cadde ve sokakları araçlarla dolunca bugünleri unutup binanın yerini tartışacağız?

Tıpkı kuruluşu 1923´lere dayanan MKE Kurumu fabrikalarının kurulduktan sonra çevresinin bilinçsiz bir şekilde imara açılmasından kaynaklanan ve bugün çözülmesi mümkün olmayan hata gibi?

Bugün kamu kurumlarının ısrarla merkeze veya merkeze yakın bölgelere yapılması ve bunda ısrarcı olunması şehrimizin geleceği açısından çözülmesi mümkün olmayan sorunları gündeme getirecektir.

İşte bu noktada doğruları söylemek, yazmak-çizmek her zaman biz gazetecilerin görevi olsa da toplumsal duyarlılığın da burada büyük önem taşıdığını biliyoruz?

Her neyse ?Doğrulu söyleyeni dokuz köyden kovarlar? şeklindeki Atasözünden de anlaşılacağı gibi ben kendi şahsıma her zaman doğruları söylediğime inanıyorum?

Tıpkı valilik binasının şimdiki yeri yani bir zamanlar yüzlerce ağacı içinde barındıran Atatepe Parkı konusunda ortaya koyduğumuz duyarlılık gibi?

O yıllarda haberimizi kapalı kapılar arkasında onaylayıp ancak dışarıda bir şey söylemeyenler, hatta meseleyi en az bizim kadar kavrayıp ta bir satır yazmayanların şimdilerde binanın durumunu bizden çok eleştirdiğine tanık oluyoruz?

Yazımın başlığı ve giriş paragrafından da anlaşılacağı gibi bu memlekette doğruyu söyleyen hatalı ve suçlu oluyor. Hatta dokuz köyden kovulmak istense de hatalar anlaşıldığında zaman çoktan geçmiş oluyor.

Her nedense her yerde olduğu gibi burada da doğruyu söyleyenler hiç bin zaman sevilmemiş hatta bugünlerde moda haline gelen doğruyu söylediği için suçlu ilan edilenlere hep beraber şahit oluyoruz?

Tıpkı yıllar önce üstat, sazın efendisi, her sözünde büyük anlamlar yüklü olan, bozkırın tezenesi Neşet Ertaş´ın ?Hata benim, günah benim, suç benim? diye dillendirdiği türküde olduğu gibi?

Son yıllarda tüm ülkede tanık olduğumuz gibi, doğruyu söylediğiniz de, bir konuya bir şekilde eleştiri getirdiğinizde halı, günahkâr hatta suçlu ilan ediliyorsunuz?

Bu vesile ile arkasında binlerce anı bırakarak, sazı sözü ile dünyada adından söz ettiren ozanımız üstadımız Neşet Ertaş´ı ölümünün 6´ncı yılında rahmetle minnetle anıyorum.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —